Tasavvufta Sohbet

Tasavvufta Sohbet

Hayatımızın hiç bir anı yoktur ki, bir kez dahi olsun sohbet anını yaşamayalım veya sevdiklerimizle sohbet etmemiş olmayalım. İnsan fıtrat olarak sosyal olmaya ihtiyacı olan bir varlıktır. Atalarımız ” Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane ” sözünü boşa söylememişlerdir. Yüce dinimiz İslam hastaları ziyaret etmeyi, yaşlıları ziyaret etmeyi veya komşularımızla iyi olmayı emrederken, aslında bir bakıma sosyal olmayı emretmektedir. İşte “Sohbet” kavramı da bu sosyalleşmenin bir tezahürüdür. İslam medeniyeti bir sohbet medeniyetidir. Kültürümüzde ve tarihimizde örneklikleriyle önemli yer tutan Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Mevlana hazretlerini yetiştiren kültür, sohbet kültürüdür. Tarihimiz ve medeniyetimiz bu sağlam temeller üzerine inşa edilmiştir. İnsan, sohbetle pişer ve sohbetle olgunlaşır. Sohbet, gönüllerin birbirleriyle kaynaşmasıdır. Sohbet aynı zamanda bir eğitim metodudur. İnsan eğitiminde en etkili metod örnek olma suretiyle yapılan eğitimdir.

Tasavvuf tarihimizde “sohbet” kavramı önemli bir yere haizdir. Biz bu yazımızda tasavvufta sohbet konusuna dair yazacağız. Tasavvufta Sohbet nedir? Bu adlandırılmanın sebebi ve ilk sohbet halkalarının oluşumu nasıl olmuştur?

Sohbet: ” beraber olmak, yan yana bulunmak, aynı meclisi paylaşmak, birbirinden ayrılmamak; söz, beden, himmet ve yardım ile birisini desteklemek ” gibi manalara gelir.

Tasavvufta sohbet: Müridin terbiyesi için en tesirli yollardan birisidir. Sohbet, Ashabı Kiram’ın sanat ve mesleğidir. Sahabe Efendilerimiz, Allah Rasulu (sav) Efendimizin sohbetinden geçerek büyük bir medeniyetin inşasında rol almış ve İslam’ı geniş coğrafyalara yaymışlardır. İslam tarihinde ilk sohbet halkaları Efendimiz ve onun ashabı arasında olmuştu. O (sav) Efendimiz islam tebliğini sohbetle insanlara yaymıştı. O’nun sohbetiyle terbiye olan ve en şerefli nesil olma lütfuna eren bu insanlarda, islamı insanlara tebliğ ederken sohbeti kullanmışlardı. İşte tasavvufun temelleri Allah Rasulu ile Sahabe Efendilerimizin uygulamaları üzerine atılmıştır.

İslam dininde ve tasavvufi anlayışta sohbet Allah’a ve din-i mübini islama davettir. Yani emr-i bil ma’ruf nehy-i anil münker’in pratiğe dökülmüş halidir. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz: ” (İnsanları) Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “ben Müslümanlardanım” diyenden (başka) kimin sözü daha güzel olabilir?” [1] buyurur.

Tasavvufta sohbet salih kullarla beraberliktir. Onların halinden feyiz almak ve ruhaniyete güzellikleri nakşetmektir. Tasavvufta sohbetin temelini “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla (doğru kullarımla) beraber olun.” [2] ayeti temellendirmektedir. Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekinet iner ve Allahu Teâlâ onları yanında bulunanlar arasında zikreder.” [3]

İşte bu gaye ile bir araya gelen insanların oluşturdukları meclislere sohbet meclisleri denir. Çünkü bu meclislere katılanlar, birbirlerini Allah için seven, Allah için arkadaş olan ve Allah için bir araya gelen insanlardır. Ebu Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teala, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır.” Bu yedi sınıf insanın içinde “Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan” [4]’ında olduğunu Peygamber Efendimiz bildirmektedir.

Bir arada olmaktan büyük zevk alan, birbirlerini şevklendiren, kendisi için dilediğini inanan kardeşleri için dileyen, kendi ihtiyacı olsa da kardeşi için fedakârlık yapan bu güzel ahlâk özelliklerine sahip insanların beraberliği, dünyevi değerlere dayanan birlikteliklerden tamamen farklıdır. Allah için yaşayan müminlerin kardeşliğini farklı kılan en önemli özeliklerden biri, bu kardeşliğin sonsuza kadar devam edecek olmasıdır.

İbnu Mesud (ra)’dan rivayetle, Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

“Allah’u Teâla için birbirini sevenler, cennette kırmızı yakuttan yapılmış yüksek binalarda bulunurlar. Her binada yetmiş bin oda bulunur. Oradan cennet ehline bakarlar. Güneşin dünyadakileri aydınlattığı gibi; onların güzelliği de cennet ehlini aydınlatır. Üzerlerinde yeşil atlastan yapılmış elbiseler vardır. Alınlarında, “bunlar, Allah’u Teâlâ için birbirini sevenlerdir.” ibaresi yazılıdır.” (Suyuti, ed-Dürrü’l Mensur, IV,473)

Ebu Hureyre(ra) da, Resulûllah (asm)’dan şu hadisi rivayet eder; “Arşın etrafında nurdan yapılmış bir takım minberler/yüksek tahtlar vardır. Üzerinde bir takım insanlar bulunur; onların giysileri nurdur, yüzleri de nur gibi parlamaktadır. Onlar peygamber ve şehit değillerdir; fakat peygamber ve şehitler kendilerine gıpta/hayranlık ile bakarlar.” Ashab, “ey Allah’ın Resûlü, onların kimler olduğunu bize açıklayın” deyince, şöyle buyurur: ” Onlar Yüce Allah için birbirini seven, meclis kurup sohbet eden ve birbirilerini ziyaret eden kimselerdir.” [5]

Sohbet meclislerinde, İnsan ruhunun ihtiyacı olan manevi gıdalar ikram edilir, kalpler huzur bulur. Meleklerin teşrif ettiği ruhanî bir meclis kurulmuş olur. Mutasavvıfların sohbet meclislerinde Allah’a ve O’nun razı olduğu değerlere davet eden konuşmalar olur. Bu sohbet meclislerinin konularını güzel duygular ve İslam kardeşliği oluşturur. Peygamber Efendimiz (sav) “iyilerle oturup kalkan kimseyi misk satan kimseyle arkadaşlık yapana, kötülerle düşüp kalkanı da demirci dükkânında bulunana benzeten” [6] hadisleri, mutasavvıfların neden bir araya geldiklerini açıklar. Allah Rasulu Efendimiz: ” Kişi sevdiği ile beraberdir” [7] buyurur.

Şehabeddin Sühreverdî, sohbetin insana faydasına dair şunları söyler: “Sohbet, insanın iç âleminin gözeneklerini açar. Sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar.” Belanın ne olduğunu ona uğrayan bilir, denmiştir. İnsanın iç dünyasının kuvvet kazanması, ilminin sağlam olmasıyla mümkün olur. Sadakatinin kuvvet kazanması ise, onun bir takım bela ve musibetlerle karşılaşması ve hadiselerden imanla çıkmasıyla mümkün olur. Bütün bunlar sohbetle, dostlukla, dayanışma ve yardımlaşma ile meydana gelir. Bunlarla gönlün kuvvetleri güç kazanır, ruhlar huzur ve sükûn bulur. Allah’a yönelmenin yolunu bulur ve O’na yönelir. Bunun örneği seslerde görülür. Sesler bir araya gelip birleşince daha gür olarak çıkar ve etraftaki engelleri aşar ve yayılır.” [8]

Tasavvuf sözün amele, amelin hale, halin marifete, marifetin ilâhi muhabbete dönüştürüldüğü bir mekteptir. Sufi tasavvuftaki sohbette, hikmeti arayan bir dert adamıdır. Dertlidir, çünkü o peygamberimizin ” Hikmet, mü’minin yitik malıdır nerde bulursa onu alır” sözünün muhatabıdır.

Seyyid Abdülkadir-i Geylani (ks) hazretleri sohbete dair şöyle buyurmuştur:

“Allah dostları ile Salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun. Böylece Allah’ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin. Sen de onların gözü ile görürsün. Allah’da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.‘’ [9]

Sohbetin en kıymetlisi, Salih insanlarla olanıdır. Bu sohbet, Allah dostları ile beraber olmak ve onların nazarı altına girmektir. Buna manevi terbiye denir. Böyle bir sohbet ve beraberlik bütün hayırların anahtarıdır. Çünkü bu sohbetle gönülden gönüle ilâhi sevgi akar, ruhlar feyzlenir. Sohbet, dostu hatırlatmaktır. Bu da kalbi uyandırmak için yapılmalıdır. Sohbetin konusu bütün sâlih ameller ve sâlih insanlar olabilir. Hepsi zikir sebebidir. Sohbet sûfînin günlük gıdası gibidir. Sûfî, mümkünse her gün, değilse haftada bir kez olsun sohbet gıdasını alandır. Yoksa kalp kurur, ilerleme durur. Sûfî için sohbet, ağaç için su gibidir. Sohbet, sevgiyi ölçmek için bir aynadır. İnsan sevdiğinin sohbetini yapar.

Ashab-ı Kiram’dan Ebu Vakid el-Leysî (r.a.) anlatıyor:

” Bir gün mescitte bir grup insanla beraber Efendimizin (sav) huzurunda bulunuyorduk. O esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise girip Efendimizin (sav) yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturdu.

Bir müddet sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.) sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular:

“Size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi Allahu Teâlâ’ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı.

İkincisine gelince o kimse Allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı. Allahu Teâla da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı.

İçeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”[10]

İnsanın manen terakkisine vesile olan sohbetin diğer önemli bir vasfı da, kiminle sohbet yapılacağı hususudur. Büyükler bunu şu veciz sözle açıklamışlardır: “Ya senin kendisinde yok olacağın, ya da onun sende yok olacağı biri ile sohbet et. Ya da hem senin, hem de onun Allah’da yok olacağınız biri ile sohbet et; ne sen kalasın, ne de o…”

Sohbetlerin en önemli hususiyetlerinden biri de, insanın kalbinde muhabbeti, muhabbet-i ilâhiyi ve ondan hâsıl olacak bütün mahlûkata muhabbeti meydana getirmesidir. Seyyid Sıbgatullah el-Arvâsî (ks) şöyle buyurmuştur: “Evliyanın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır. Ashâb-ı kiramın menkıbeleri imanı kuvvetlendirir, günahları mahveder.” [11]

Bütün Allah dostları, kâmil insanlarla sohbet etmek üzerinde durmuşlar ve bu gönül beraberliğinin manevi terbiye için şart olduğunu belirtmişlerdir. Ömer bin Abdulaziz (ra): “Medine’nin fakihlerinden Ubeydullah b. Abdullah ile bir mecliste bulunmak, benim için bütün dünyadan daha sevimli ve daha hayırlıdır. Onun gibilerle oturup kalkmakla akıl nurlanır, kalp huzura erer, edep elde edilir.” diyor.

Âlimlerden Cafer bin Süleyman (rah) salih insanlarla beraberliğin kendisine ne kazandırdığını şöyle anlatır: “Kalbimde bir katılık hissettiğim zaman, kalkar hemen Muhammed bin Vasi’in yanına gider, meclisine katılır, yüzüne bakardım. Böylece kalbimdeki katılık gider, içime ibadet neşesi gelir, tembellik üzerimden kalkar ve bu neşe ile bir hafta ibadet ederdim.” [12]

Muhammed Diyauddin (ks), tasavvuf yolunda bulunmanın esasının sohbet olduğunu bildirerek buyurdu ki; “Bil ki sohbetsiz geçen zaman zararlıdır. Ömrün boş yere zayi olmasıdır. Şu değerli ömrün hakkı, ilkin onu kıymetli sohbete ulaşma yolunda sarf edip, mümkün olduğunca sohbeti terk etmemektir. Sonra, tasavvufta sonu olmayan edepleri elde edip içselleştirmektir. Çünkü sohbet bütün kemalât ve marifetlerin eşiği ve hazırlığı durumundadır. Geçen zaman ne geri getirilebilir, ne de kaza edilebilir. Ne olursa olsun, hiçbir şeyle ölçülemeyen, dengi olmayan sohbetten ayrı geçen vaktinize şiddetle hayıflanın. Belirli zamanlarda yapılması emredilen virdleri terk etme ve rabıtadan uzak kalma. Zira “Tamamıyla yapılamayan bir iş bütünüyle de terk edilmez.” diye bir kural vardır. Her ne kadar bunlar bedellerin en değersizi olsa da, hasretimizi ve emirlerin bütünüyle terk edilmemesini, Allah Teâlâ’nın sohbete bir karşılık kılması umulur.’’ [13]

Fudayl bin İyad (ra) şöyle demiştir: ‘’İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlak ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.’’ [14]

Tasavvufta sohbetin amacı “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın. Onun yolunda mücahede edin ki kurtuluşa eresiniz” [15] ayeti gereğince, Allah’a yakınlaşmaya bir vesile aramaktır. Bu vesile öncelikle ilmi olarak bir gelişme zemininde veya temelinde sohbet sayesinde olmaktadır.

Herkes samimiyeti, gayreti ve muhabbeti neticesinde bu mektepten istifade etmelidir. Allah bizleri sohbetin feyzinden ve bereketinden mahrum eylemesin. Bu geçici dünya hayatında kendisini her daim zikr eden kullarından eylesin.

[1] Fussilet, 33

[2] Tevbe, 119

[3] Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, İbn-i Mace

[4] Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2

[5] Suyuti, ed-Dürrü’l Mensur, IV,473

[6] Buhârî, Zebaih 31; Müslim, Birr 146

[7] Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165

[8] Semerkand Dergisi, Cennetin Anahtarı Muhabbet, Mehmet Işık, Şubat 2008

[9] Allah Dostlarından Yaşayan Sözler, Muzaffer Taşyürek, s.224

[10] Buhari, İlim 8; Müslim, Selam, 10, (26); Muvatta, Selam, 3,

[11] Hatme-i Hâcegân Sultanları, Muzaffer Taşyürek, s.153

[12] Zehebî, Tarihu’l-İslam; Gazalî, İhya

[13] Semerkand Dergisi, Mektubat-ı Muhammed Ziyauddin k.s’den, Ali Kaya, Şubat 2008

[14] Somuncu Baba Dergisi 73.sayı Fudayl bin İyad

[15] Maide- 35

İMAM BAL

02.11.2017